Sanat, ruhu karanlıktan aydınlığa, fanîden bâkîye çevirme; yani gerçek varlığa yükseltme hareketidir. İnsanlığın manen boğulmasını engelleyecek bir ilham, bir sünuhat eseridir. İmanın olmadığı yerde aşk, aşkın olmadığı yerde sanat, sanatın olmadığı yerde de insan yoktur.

Kâinatta hiçbir zerre, yönü ne yana olursa olsun, Allah’ın iradesinden bağımsız değildir. İnsan gibi sanat da O’na doğru yakınlaştıkça ulvileşir. İslâm sanatını idare eden fikir ise “Ehl-i Sünnet” akidesidir. Şekillerin üstüne yükselmek, putperestliğe meydan vermemek onları hareket ettirene ve yegâne daimi (bakî) olana gitmektir. Sayısız Müslüman mezar taşları hep şunu tekrar eder: “Hüvelbâkî”. Sonsuzluk ve tevhid fikri İslâm sanatının temel karakteristiğini oluşturur.

Bediüzzaman, İslamî güzellik felsefesini ve sanattaki soyut güzelliği “İman bir hüsn-ü mücerred ve münezzehtir” formülü ile ifade eder.

Nur risalelerindeki sanata dair metinler insanın dikkatini İlahî sanat üzerine çekiyor ve modern İslâmî düşünceden kaynaklanan bir imanın kalplerde uyanması için insanı sanatıyla mukayese ediyor.

İman, Yaratıcı ile bir bağdır. Esmanın nakışları ve İlahî sanat, iman vasıtasıyla insanda görünür. İnsan böylece değer kazanır. İmansızlık ise bu bağı koparır ve İlahî sanat gizlenir. İnsan Allah’ın antika bir sanatıdır.

Somut güzellik geçicidir, bozulur, eskir, değişir, zamana bağlıdır. Hüsn-ü mücerred ise nesneye, kişiye, görüntüye bağlı değildir.

Eğer insan gibi sair maddi şeyler de sanat yapmış olsaydı, maddenin sanat ve güzelliğin kaynağı olduğunu düşünmek mümkün olabilirdi ancak madde sevginin ve güzelliğin doğuşu için şuurlu bir kaynak olamaz.

Bütün ilim ve sanatların mihveri dindir. Sanat ve ilim sahibi olanların dini de vardır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen isminizi buraya girin