Bilgi çağındayız…

İnsanlık yüzyıllar boyunca hakikati bulmak için çabaladı.

Hakikate ulaşmak için çeşitli yollar arandı ve bu uğurda çokları kayboldu.

Maalesef modern toplum pozitivist bilimle gerçeğe sahip olduğunu düşündü ve hakikati bulduğunu zannetti.

Oysa bir durup düşünmek gerek, pozitivist bilim bize hakikatin ne kadarını verebilir? Modern bilimden önce insanlık hakikatten mahrum mu yaşamıştır?

Gerçek, aletlerin ölçebileceği kadar basit ve somut mudur?

“Onlar gayba iman ederler” diyor Cenab-ı Hak.

O halde gerçeklerin gördüklerimizden ibaret olmadığını kabul etmemiz gerekir.

Bilimin gerçeklik algısı Kur’an’ın hakikat öğretisinden çok farklı.

Modern toplumun en büyük çıkmazı tam da bu noktada.

Buz dağının yalnız görünen yüzü insanı aldatmakta.

Bediüzzaman Said Nursi kâinattaki her şeyin, insanı nihayetinde yaratıcıya ulaştıracağını söyler.

Kâinata dair her ilim ve fennin, insanı yaratıcıya ulaştırması gerekir.

Eser ve müessir arasındaki bağlantı koparıldığı için bilim çoklarına göre yaratıcıya yaklaştırmaktan ziyade uzaklaştıran bir şey olarak algılanmakta ve kurgulanmakta.

Halbuki varlığın kendi kendine olmadığı, bir yaratıcı tarafından var edildiği o kadar açık ki… Fenlerin hepsi kendi diliyle bu hakikati haykırmasına rağmen insan sözüm ona gerçeklik adına hakikate gözünü kapatıyor…

Mümin yitik malı olan ilim ve bilime sahip çıkarak akıl, ilim ve fennin hükmettiği asrımızda yaratılış ayetleri olan varlığı sanatkârı hesabına okumalı.

İnsanlığın fert ve toplum olarak içine itildiği ekonomik, siyasi, psikolojik ve sosyolojik buhrandan çıkışının tek yolu bu…

Zira “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir.

Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen isminizi buraya girin